26 Aralık 2008 Cuma

YOL NOTLARI-17

Eveeeet... geldik bu kisa gezinin sonuna, kisa diyorum cunku bu kisa yolculukta tanidigim insanlar ile kendi yolculugumu kiyaslayinca kisa oldugu ortaya cikiyor. Genelde insanlar Tayland, Malezya, Laos, Kambocya, Endonezya ve Vietnam'a 6 aylik bir sure ayirip geziyorlar. 2 aylik geziye cikanlar 2 ya da 3 ulke programlamis oluyorlar.

Bir de kosa kosa bi suru yeri mi gormek onemli ya da her yeri tadini cikara cikara, sindire sindire gezmek mi guzel?

Evet denilenleri duyar gibiyim, hatta duyuyorum, "nerede bizde o kadar izin ve de para" diyeceksiniz, bir dereceye kadar haklisiniz. Ancak bence kisitli bir butce ile buralari dolasmak o kadar da zor degil. En azindan sinirli butce ile yola cikinca her buldugunuz seyi alip cantaya atmiyorsunuz, iki kere durup dusunuyorsunuz "ben bunu alirsam nereden tasarruf ederim diye". Tabi arada bir kendimize hediye alma, simartma hakkimiz var.

Izin konusuna gelince; evet o ciddi bir konu, biz de avrupada ki gibi 6 aylik veya 1 senelik isi dondurup izne cikma proseduru simdilik yok, ancak universiteyi bitirdiginizde ya da hayatin kosturmacasina ara vermeyi dusundugunuzde 6 ay olmasa da daha kisa bir sureligine sirt cantanizi sirtlayip buralara gelmenizi siddetle oneririm.

Bunu yaninda bir de su konu var, bu satirlari yazmadan once Hincal Uluc'un Sabah gazetesindeki yazisini okudum. Bi goz atarsaniz sevinirim. Genelde yazilarimin gunluklerimin sonunda yazdigim gibi... Evet "ertelemeyin", hayallerinizi hayati ertelemeyin. Okulun bitmesini beklemeyin, belki de hic bitiremeyeceksiniz. Bakarsiniz buraya gelip birdaha donmezsiniz hayatin mekaniklesmis kosturmacasina.

Gezmenin gormenin yaninda herseyden once hayata bakisiniz da degisecektir bence, daha sakin daha toleransli daha hayati ti ye alacaksiniz.

Ertelemeyin hayallerinizi

Ali Akyol

16 Aralık 2008 Salı

YOL NOTLARI-16

EN GÜZEL ANLARDAN BİRİ...

Yani tabiki bunda daha da güzel şeyler vardır hayatta ama, bu bence benim için bu gezinin en güzel anlarından biri.

Evet, gelelim olaya...

Tayland göçmen bürosu 29 kasım tarihinden itibaren yeni bir vize prosedürünü uygulamaya koymuş. Buna göre eğer ülkeye hava yolu ile giriş yaptıysanız 30 günlük vize (bizler Türkler için geçerli) alabiliyorunuz, bunun haricinde kara ya da deniz yolu ile giriş yaptıysanız 15 gün vize alıyorsunuz. Ne yazık ki bunu Malezya’dan Tayland’a deniz yolu ile Satun’dan giriş yaptığımda öğrendim. 15 gün bana yetmiyordu, 20 güne ihtiyacım vardı, sadece 5 gün daha vizemin uzatılması gerekiyordu. Satun’daki vize memuru 15 gün vermekte ısrar etti ve yasal olarak daha fazlasını veremediği söyledi. Ama bunu herhengi bir şehirdeki vize ofisinden uzatmanın mümkün olduğunu söyledi.

O sabah erken bir saatte Patong plajın’dan ayrılıp Phuket şehrine gidip vizemi uzatma kararı almıştım, sonradan sıkışmak istemiyordum. Phuket dolmuşlarının kalktığı yere doğru yürürken yanımdan geçmekte olan bir motosikletli durup arkamdan Almanca olarak Alman olup olmadığımı sordu. Ben de ona Alman olmadığımı ama Almanca bildiğimi ve yardıma ihtiyacı varsa yardımcı olabileceğimi Almanca olarak söyleyince aramızda bir muhabbetir başladı. Bir müddet sonra esas konuya geldik, öyle ya, ne diye biri durup bana Alman olup olmadığımı sorsun !!! Pek Alman’a benzer tarafım yoktur.

Meğerse arkadaş bir Alman turzim şirketinin promosyon tanıtıcısıymış. Ve şirketinin bir tanıtım promosyonu varmış. Buna göre elindeki kazı kazan türü kartlarından birini alıp kazıyorsunuz, büyük bir ihtimalle çok az boş vardır, ve t-shirt, içki vs gibi ıvır zıvır şeylerden birini kazanıyorsunuz, tabi ki şirketin tanıtımına katılmak şartı ile. Ancaaaaaaaak, bu ıvır zıvırların haricinde 6 adet ciddi hediye de var. Bu hediyelerden birini kazanabilmeniz için Jackpot’u bulmanız gerekiyor.

Verdiği kartı kazıdım ve Jackpot’u buldum.
Bu hediyeler;
1- son sistem bir notebook,
2- dijital bir fotoğraf makinesi,
3- rüya tatili,
4- lüks bir gemi ile tatil,
5- 1.000 USD nakit para
6- Ve bir dijital kamera ,

Mmmmmmmm... hangi hediyeyi kazandığımı öğrenmem için sahildeki otellerine gitmem gerekiyormuş, gittim.

Bir dizüstü bilgisayarına, dijital fotoğraf makinesine ya da kameraya ihtiyacım yok, eğer bunlardan biri çıkmış olursa, olsa olsa arkadaşlarımdan birinin işine yarar...

16 ülkeden birini içeren bir rüya tatili ya da lüks bir gemi ile okyanuslarda tatil de hayır diyemeyeceğim şeylerden biri olacaktır, ancak 45 gün önceden rezervasyon yapılma şartı var...

1.000 USD nakit para ödülü aşağı yukarı bugüne kadar harcadığım miktarı karşılar ve otomatikman buralarda bir ay daha kalmamı sağlar...

Sizce hangisini kazandım dersiniz ?????

Vize bürosu bence Tayland’a hava yolu ile giriş yapmış kişiler haricindekilerden biraz daha para alabilmek için yapılan bir uygulama. Kimse 15 gün kadar kısa bir süre kalamaz buralarda bence. Standart uygulama olarak yedi gün uzatma veriyorlar ve bunun karşılığında yaklaşık 40 USD tutarında vize ücreti alıyorlar.

Hans’ı söylediği otelde kazımış olduğum kartın bir başka köşesini kazıdık.

Veeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee............

Bir haftalık rüya tatili kazandım.

Birisi bana “gez ya kulum” dedi herhalde...

YOL NOTLARI-15

En son Langkawi’de kalmıştık. Buradan speed boat ile Satun ve kara yolu ıie Krabi ve yine kara yolu ile de Ao Nang plajına gelince burasının neden bu kadar popüler bir yer olduğunu hemen anlıyorsunuz. Phi Phi adasına ve onun gibi onlarca adaya oldukça yakın. Bazı adalarda konaklama imkanı var. Diğeleri ise sadece günü birlik gezi, şnorkel ile su altı güzelliklerinin görülmesi, ve yüzme amaçlı. İster bir paket programa yazılıp “long tail” motorlar ile bir kaç adayı birden görebilir isterseniz de sadece bir adaya gidip sabahtan akşama kadar tembel tembel yatabilirsiniz. Yada dalış programlarından birine yazılıp scuba dalış yapabilirsiniz. Malzemeli 2 adet dalışı içeren paket 4000 Baht, buna teknedeki içecekler, otleden ulaşım ve öğle yemeği dahil. Ya da bunların hiç birini yapmayıp sadece Ao Nang plajında gününüzü geçirebilirsiniz.

Tayland’da gözlemlediğim bence en ilginç şeylerden biri de nerede olursanız olun Tayland’ın herhangi bir yerine gitmeniz mümkün. Eğer gitmek için uzun mesafe (500 km den fazla) bir yer seçtiyseniz minibüs ve otobüs şöförlerinin “elim sende” oyununun bir parçası oluyorsunuz. Ya bir otobüse ya da bir minibüse sıkıştırıldıktan sonra bir yöne doğru gitmeye başlıyorsunuz. Yolun herhangi bir yerinde ve de her hangi bir saatinde genelde şöför telefonunu açıp birisiyle yüksek perdeden konuşmaya başlıyor ve yaklaşık 15-20 dakika sonra ya gecenin karanlığında ya gün doğuşundan hemen önce ya da öğlen güneşinin ortalığı kavurduğu bir anda bir yerde durup bir başka minibüs ya da otobüse transfer oluyorsunuz. Bu transfer olayı gittiğiniz yere göre çeşitlilik gsösteriyor. Ama şunu yapmamaya çalışın. Tayland’dan Vietnam’a direkt olarak gitmeyin. Gidenlerden dinlediğim kadarıyla çekilecek şey değil. Mümkünse gezinizi bölün ve adım adım gidin.

Laf bölündü, aslında ben Ao Nang da gittiğim Tay yemek kursunu anlatacaktım. Tanıyanlar benim ne kadar lezzetli yemek yaptığımı bilir. Uzak doğu yemeklerine zaten bir yatkınlığım vardı ve bunları genelde yemek kitaplarından ya da internetteki reçetelerden okuyup yapıyordum. Ao Nang da gözüme bir kaç tane yemek kursu broşürü ilişti. Genelde 5-7 çeşit ana yemeğin yapılması öğretiliyor ama isterseniz 3 günlük bir pakete yazılıp sabahtan akşama kadar burada çalışıp guru olabilirsiniz. Ben zaten yarım guru sayıldığım için yarım günlük bir paket seçtim ve artık lokanta açabilirim..

Buralar da yapılacak çok şey var.. ama benim daha görmem gereken başka yerlerim var listemde.

10 Aralık 2008 Çarşamba

YOL NOTLARI-14

Langkawi adasinda ki ilk gunum ne yazikki ariza cikartan paragoz bir otel sahibi ile karakolluk olmakla gecti.

Langkawi'deki en uygun oteli bulduktan sonra yanimda ulke parasi olmadigini ve bozdurduktan sonra odanin parasini odeyecegimi soyleyip chekin islemimi yaptirdim. Gun kararmak uzere ve yine sicak ve uzun bir yolculugun ardindan aclik iyice gozumu dondurdugunden, ilk buldugum yerde parami bozdurdum, guzel bir ziyafet cekip bir iki de bira ictikten sonra gece vakti odama dondum. Odanin ucretini ertesi gun odemeyi dusunuyordum.

Gunun verdigi yorgunluk, arkasindan gelen yemek ve bira nin verdigi rehavet ile hemen uyumusum.

Birden odanin isiklarinin yandigini hissettim. Kapida keci sakali, alt ust ayni renk garip yerel kiyafeti ve kafasinda takkesi ile tipik malay otelcisi iceri girmis ve benden iki gunluk oda parasini istemekteydi. Uyku sersemligi ne oldugunu anlayamadan adamin 2 gunluk parasini verip def ettim.

Ancak gecen dakikalar sonrasinda bu adamin hangi hakla benim odama girip para istemesinin hangi hukuki, insani ve de hangi otel yoneticiligi vasiflarina uydugunu sorgular sorgulamaz, biraz da aradan zaman gecirdikten sonra ayni baskini ben de adamin evine yaptim.

Gerekcem de paramin ustunu almak ve adama yoneticilik dersi vermekti. Gercekten korktu. Ancak baskina baskinla cevap verilir. Butun bunlarin ustune adamdan sikayetci olup bir de polis cagirmasini talep edince, gece uzadi. Polisin gelmesi, durumu anlatmam, onlarin durumu kavrayabilmesi, karakola gidip sikayet tutanagini doldurmam, otele tekrar donum yatmam gecenin 2 sini buldurmustu.

Vermis oldugum iki gunuluk oda uceritini sonuna kadar kullandim. Simdi oteldeki oda kapilarinda neden icerden surgu konuldugunu daha iyi anliyorum. Bu otelde herhangi bir ekstra kilit sistemi yoktu. Bence bu tur yerlerde muhakkak goz onune almaniz gereken olmazsa olmazlardan biri olmali.

Bu sikayetin sonunda ne cikar bilmiyorum? En azindan birilerinin otel yoneticisine icerde musterisi varken zart diye girmesinin uygun olmadigini anlatmali. Benden daha buyuk tepki verenler cikabilir. Hele Texas li bir Amerikalinin odasin girecek olursa oradan ancak torba icinde cikar herhalde. Aslinda adami tek kurtaran sey benim uyku sersemi olamamdi.

8 Aralık 2008 Pazartesi

YOL NOTLARI-13

GÜZEL ANLAR-4

Tanah Rata dan Penang adasına doğru otobüste giderken bu gezide cep telefonumun konuşma haricindeki tek özelliği olan radyosunu dinlemeye başladım. Tesadüfen Red FM adlı bir istasyanda durdu radyonun otomatik tarayıcısı. Fena çalmıyorlardı. Pop. Rock karışık yayın yapan bir radyo istasyonu.. Bir süre sonra Penang adasındaki caz festivalinden bahsetmeye başladılar. Üstelik tarihleri orada olduğum zamanlara rastlıyordu.
Adaya vardıktan sonraki günlerde hafta sonunda bir otelde önce otel lobisinde halka açık konser daha sonra da biletli seyircilere fesival katılımcılarının konseri sunulacaktı.

O gün saat 3 sularında otele vardım. Çünkü lobideki konserler o zaman başlayacaktı. Hemen lobi girişinde de akşam 6 da başlayacak olan festival konserleri bileti satılmaktaydı. Masaya yanaşıp oradaki hanıma konser sonrası şehire otobüs seferi olup olmadığını sordum, bilmiyordu, ama ilgilendi, birlikte resepsiyona gittik sorduk, son servis akşam saat 5 de imiş. Son belediye otobüsü de oradan gece 10 da idi. Bu arada otel Georgetown`dan yaklaşık 20 km ötede bir başka sahilde. Festival konserleri gece 12,30 dan önce bitmiyodu. Bu durumda ya bilet almayacak ya da otobüse yetişmek için festivali ortasında terk etmek zorunda kalacaktım. Ben nazik bayana teşekkür edip “hele ben biraz düşüneyim” dedim ve yanından ayrılıp lobideki konseri izlemeye başladım.
Çok değil, bir kaç dakika sonra omuzumda bir el hissettim, beni dürtüyordu, acaba buradan konseri seyretmeme birisi arıza mı çıkartıyor diyerek döndüğümde bilet masasındaki bayan ile burun burna geldim. Adını sonradan öğrendiğim Rachel`e dönerek “işte bu o, tanıştınız, hadi anlaşın” dedi ve gitti. Rachel bütün sempatikliğini takınmış bana bakıyordu ve dediki “bende fazla bilet var, eğer alırsan seni konser bitiminde şehre bırakabilirim” dedi.

Saat 3 de başlayıp 2 saat süren lobi konserinde 3 gurup sahne aldı. Akşam saat 6 da başlayıp gece 12 de biten festival konserinde ise biri festival birincisi olan toplam 6 gurup sahne aldı.

Festival birinciliği bu sene Sabah adasından amatör bir gurup kazandı,Daha sonra sırasıyla Brezilya`dan Pascoal Meirelles üçlüsü, Malzeya`dan efsane ses ve en sevilen sanatcilari... Adibah Noor,
İspanya`dan misafir sanatçıları Violetta Curray`ya eşlik eden Jaume Vilaseca dörtlüsü, Macar gurup Djabe ve misafir sanatçıları olarak da Genesis`in efsane gitaristi Steve Hackett, Ve son olarak yine Malezya`dan Malezyanın tüm renklerini tüm sound larını birleştirmiş bir gurup olan Asena Percussion Unit sahne aldı.

Teşekkürler Rachel, hem seni tanıdım hem de olağan üstü bir gün geçirdim. Ne yazıkki festivalin ikinci gününe katılamıyorum, zira Langkawi adasına doğru gideceğim.

4 Aralık 2008 Perşembe

YOL NOTLARI-12

Malezya’nın Cameron Higlands adıyla maruf olan yerınde en hoşuma giden şey denizden 1400mt irtifada olması idi.. Bu ne demektir? Serinlik hatta üşümek demektir. Aslını sorarsanız sıcağa bir müddet sonra uyum sağlıyorsunuz.... hatta “acaba ne zaman mutasyon geçirmeye başlayıp solungaçlarım çıkacak?” diye de düşünmeden edemiyorum ne de olsa %90 dan aşağı düşmeyen bir nem seviyesi var. Evet burada geceleri battaniye kullanıyordum, hani uzun bir eşofman altı niye almadım diye de hayıflanmadım denemez. Buradaki en meşhur şey, çay yetiştiriyor. Ayrica burasınin mimari yapı ve doğa ortamı olarak Malezya nın İsviçresi diyebiliriz.

Çay yetiştirmenin haricinde buraya insan çekebilmek için de bir iki de aktivite düzenlenmiş. Geldik katılacaz tabiki.

Önce 4x4 off road araçlar
ile bir yarım saat kadar gidiliyor.. sonra yağmur ormanları içinde bir o kadar daha süren off road yaşanıyor. Arkasından inip 1 saat kadar bu ormanda yürüyorsunuz ve amacımız olan bu çiçeği bulmaya gidiyorsunuz. Yaklaşık çapı 120 cm ye kadar olabiliyor. Çiçek açma süresi 14-15 ay sürüyor, yapraklarını açtıktan 3 gün sonra yanına yaklaştırmayacak kadar kötü bir koku salgılıyor, sonra rehber arkadaşlar yenisini arıyorlar ki turistlere gösterebilsinler ve çektiğiniz onca eziyete değsin.

Sonra buradan çıkıp bir Aborcin köyüne gidiyorsunuz... orada ok üflemesini
öğretiyorlar.. valla büyük deneyim :) Hani bizim jenerasyon kağıttan ok külah yapıp bunu plastik boru ile üflemede zaten deneyimli olduğu için oldukça başarılı bir performans sergiledim. Yalnız bu arkadaşlar ne kadar Avusturalya Aborcinidir bilemem.. resimleri var işte, siz karar verin.

Oradan da çıkıp bir çay plantasyonu
Not: Orada erkeler de topluyor çayı...
ve fabrikasına gidiliyor, çay bilmeyenler için ilginç olsa gerek.

Arkasından da kelebek ve börtü böcek
çiftliği ve çilek çiftliğine gidilip hayran hayran kelebek ve böcekler ve sair haşaratseyredilip üstünüze yapıştırılan akrepler ile resim çektirip çilek tadıyorsunuz....
Ama bu kele çok sevimliydi doğrusu..

Tanah Rata yani Cameron Higlands ların merkez şehri işte bu kadar. Serinliğine diyecek şey yok ama. Bir diğer konu da bir şehirde bundan daha çok Land Rover ancak Land Rover fabrikasında olabilir. Bu kadar çok çeşit ve modelde daha önceden hiç bir yerde görmedim.
Sevgiler

YOL NOTLARI-11

Bir kaç Singapur resmi..

Bu şehirde ne yazıkki fazla kalamadım. Zira hedef bütçem olan her şey dahil günde 25 USD limitini aştıracak bir şehir. O yüzden 2 gece kalıp alel acele şehri dolaşıp aşmış olduğum hedef bütçemi düşürecek yerlere kaçmak zorunda kaldım.