31 Temmuz 2007 Salı

KELİMELER AZ GELİR

Ben bunu ne zamandır düşünüyordum zaten... ilk gördüğümde kararımı vermiştim... orada ben de olmalıydım... bir anda mantar gibi bitiveren gökyüzündeki kişilerin arasında olmalıydım.. ne eksiğim olabilirdi onlardan? Acaba ne hissediyorlardır orada süzülürken? Heyecanlımıdır? Ya yüzlerini yalayıp geçen rüzgarın sesi neler anlatıyordur onlara? Özgürlük mü acaba? Bir kuş gibi yada bir kartal gibi uçarken özgürlük ne kadar şahlanıyordur orada? Uçuyor olma hissi nasıldır acaba? Peki ya oradan aşağısı nasıl gözüküyordur? Kesin denemeliyim bunu, yapabilmeliyim.



(İşte böyle gözüküyor)

İşte bu düşünce ve duygularla başladım bu serüvene. Açıkçası yukarda saydığım çoğu düşünce bazı insanlar için ürkütücü olabiliyor, ancak orada olmayı bir parça da olsa aklınızdan geçiriyorsanız.. hiç durmayın.. hemen başlayın... Başlangıçta doğal kanunlar gereği size karşı çıkanlar olacaktır, zaten her zaman birileri karşı olmuştur, “ne işin var orada??” “amaaaan saçmalama” gibi şeyler, yada daha ağır şeyler duyacaksınız, peki ya yüreğiniz ne diyor? bence onu dinleyin... pişman olmazsınız. Gerçi eğitimin başlangıcı olan Pamukkale’deki yer eğitimlerinde bazen acaba haklılarmıydı diye düşünebilirsiniz, ancak bu olumsuzluk tamamen Pamukkale tozu ve güneşi altında iki günlük (tabiri yeride ise) hammallıktan kaynaklanıyor, yılmayın. Ondan sonraki kısa uçuşlarda ise kararınızın haklılığı ve doğruluğu konusunda elle tutulur delillere kavuşuyorsunuz. Hatta hafiften bir zevk alma bile sözkonusu olmaya başlıyor. Ve acaba irtifa uçuşu nasıl olabilir ki diye bir düşünce alıyor gidiyor sizi. Çünkü palazlanmış sayılırız artık. Ne de olsa kanatlarımız çıkmaya başladı.

İşte bu düşünceler silsilesi beni Fethiye’ye kadar getirdi. Aslında Babadağ’a çıkış biz palazlananları yeteri kadar ürkütüyor. Hele oradaki manzara biraz sonra oranın üzerinde uçumaya başlayacağımızın habercisi olmasına rağmen hafiften bir ürpertiyor, “çok yüksek değilmi yaaaaaa??!!!”


Kalkış... her zaman beni korkutur, bilmem neden?, belki son kontroller, tüm bağlantılar, ipler düzgünmü?, pist boşmu?, ya rüzgar yönü-şiddeti? hataya yer yok, belkide heycanımın doruk noktasında olmasından dolayı olsa gerek bu korku. Ancak birkaç saniye sonra, ayaklarım yerden kesilir kesilmez rahatlıyorum. Ve bir kaç dakika sonra ise dünyanın en güzel manzarası ve duyguları ile yüzyüze kalıyorum.



Hangi manzara ve duygular mı? Bunu ancak yaşayarak öğrenebilirsiniz, kelimelerin yetersiz kaldığı olurmu? Oluyormuş demek. Ama şuna inanınki, orada, mutluluktan ağlayabilirsiniz. Ve hep orada olmayı isteyebilirsiniz.

İşte ben yamaçparaşütüne böyle başladım. Yukardaki satırlar 5 sene öncesine ait, o günkü duygularımın yazıya dökülmesi istenmişti.. Bir hayalin peşinden koştuğum, Pamukkale’nin tozu toprağı içinde başlayıp, Fethiyelerde, Ormanlılarda, Faslarda, bulabildiğimiz heryerde uçuşun, kısaca yamaçparaşütünün benim tarafımdaki öyküsü bu işte.

Hayallerinizi yarım bırakmayın.